4 Ekim 2007 Perşembe

İSTİLA / The INVASION

Savaşmayın. Tüm yapmanız gereken hiçbir şey yapmamak. Uyandığınızda kendinizi kesinlikle aynı hissedeceksiniz”.

Dallas’tan Washington’a kadar semaları aydınlatan devasa bir patlama, Patriot adlı uzay mekiğinin parçalanmasına ve ABD’nin üzerine yağmur gibi yağmasına neden olur. Yetkililer durumu kontrol altına almakta çabuk davransalar da, mekiğin enkazı üzerine bulaşmış bir maddeyle ilgili hikayeler yayılmaya başlar; hem uzayın aşırı soğuğuna, hem de dünya atmosferine girerken ortaya çıkan aşırı ısıya dayanıklı bir maddedir bu. Ve ona ilk temas edenler ilk değişenlerdir …

Fakat kimse panik baş göstersin istemez.
Washingtonlı psikiyatr Carol Bennell mekiğin başına geleni çevresinde gitgide artan tuhaf olaylarla ilişkilendirmez. Bu tuhaf olaylardan bazıları şöyledir: Bir hastası kocasının yerine başkasının geçtiği düşüncesiyle dehşete kapılmıştır; sokakta çabucak bastırılan şiddet patlamaları olmaktadır; ve oğlu Oliver’ın Cadılar Bayramı sepetinin içinde eve çok garip, aslında belki de canlı bir madde gelmiştir.

Carol, arkadaşı ve meslektaşı Ben Driscoll’a, Washington’daki yetklilerin endişeli görünmemesine rağmen bir şeylerin çok yanlış gitmekte olduğunu söyler. Resmi açıklama bunun yalnızca yeni bir nezle türü olduğu yönündedir, ama daha olayın vehametini fark edemeden, Carol oğlununun haftasonunu ayrı yaşadığı kocasının yanında geçirmesine izin verir. Oliver’ın babası Hastalık Kontrol Merkezi’nde üst düzey bir yetkili olarak, kazayı araştırmak üzere Washington’dadır ve olay yerine giden ilk kişilerden biridir.
Salgın hastalık yayıldıkça, Carol hastalığa karşı kullanılan aşılamadan sorumlu olan kişilerin aslında çok daha korkunç bir şey yaymakta olduklarını keşfeder: Vücuduna girdiği kişinin uyuduğu sırada DNA’larına saldıran, kökeni belirsiz bir hücre kişiyi bizim gibi görünen, bizim gibi konuşan ama tüm insani duygulardan yoksun biri hâline getirmektedir. Öyle anlaşılmaktadır ki Carol’ın çevresindeki insanlar bir gecede kovandaki arılar gibi tek bir şeye odaklanan varlıklara dönüşmüştürler ve amaçları başkalarına da uzaylı hücreyi yaymak ve kontrolü ele geçirmektir.

Uyanık kalmak için elinden gelen her şeyi yapan Carol, oğlunu bulacak kadar hayatta kalmak amacıyla, değişmiş bir dünyada umutsuz bir yolculuğa koyulur. Değişmiş olanların arasında saklanmak için, sakin kalması, duygularını ele vermemesi ve hepsinden önelisi uyuya kalmaması gerekmektedir.

Oscar ödüllü Nicole Kidman (“The Hours/Saatler”) ve Daniel Craig (“Casino Royale”) bilimkurgu aksiyon gerilim filmi “The Invasion/İstila”nın başrollerini paylaşıyorlar. İnsan kalmanın tek yolunun uyanık kalmak olduğu bir dünyada yaşanan dehşet verici olayları konu alan filmin diğer önemli oyuncuları ise Jeremy Northam (“The Tudors”, “Gosford Park”) ve Jeffrey Wright (“Casino Royale”, “Angels in America”).
“The Invasion/İstila”yı, ödüllü drama “Downfall”a imza atan Oliver Hirschbiegel yönetiyor. David Kajganich’in senaryosunu yazdığı film Jack Finney’nin The Body Snatchers adlı romanına dayanıyor. “The Matrix”, “Die Hard/ZorÖlüm” ve “Lethal Weapon/Cehennem Silahı” gibi dev serilerin yapımcısı Joel Silver, “The Invasion/İstila”da bu görevi Roy Lee, Doug Davison, Susan Downey, Steve Richards ve Ronald G. Smith’le paylaşıyor. Filmin yönetici yapımcısı ise Bruce Berman.
Kamera arkasının yaratıcı ekibi, görüntü yönetiminde Rainer Klausmann, yapım tasarımında Jack Fisk, kurguda Joel Negron ve Hans Funck, kostüm tasarımında ise Jacqueline West’ten oluşuyor. Filmin müzikleri John Ottman’ın imzasını taşıyor.
Warner Bros. Pictures, Village Roadshow Pictures işbirliğiyle bir Silver Pictures Production ve Vertigo Entertainment ortak yapımı olan “The Invasion/İstila” sunar.
* * *
“Benim için her krizin yeni kötülükler yaratmadığı, her gazetenin savaş ve şiddet haberleriyle dolu olmadığı bir dünya hayal etmek, insanların insan olmayı bıraktıkları bir dünya hayal etmek demektir”.
1955 yılında yayımlanışından bu yana, Jack Finney’nin klasikleşmiş romanı The Body Snatchers, bilimkurgunun belli bir dönemin toplumsal ve siyasal paradigmalarını iredeleme gücüne en güzel örneklerden biri olarak görülmüştür. 1956 yılında romandan uyarlanan ilk film ulusu pençesine alan sözde “Kızıl Korku”ya ilişkin alt metinsel yorumlar sunuyordu; 1978’teki tekrar yapım ise Vietnam Savaşı ve Watergate skandalı arifesinde gösterime girdi ve liderlerine güvenlerini yitirmiş bir toplumun korkularının sesi oldu.
Silver bu son uyarlamanın, küresel bir salgın korkusundan toplumsal ve siyasasi huzursuzluğa kadar, bir çok kültürel meseleye parmak basmakla kalmayıp, uzaylı istilası kavramına da farklı bir yaklaşım sunduğunu ifade ediyor: “Film uzay gemileri olmadan, uzaylıların fiziksel olarak karşımıza çıkmadığı bir istilanın olabileceği fikri üzerinde duruyor. Küresel salgın kavramının çok gerçek ve olası bir tehdit olduğu bir dönem yaşıyoruz. Ya yok oluşumuz istilacıların elinden değil de mikropların vücudumuza girmesiyle olursa? En ürkütücü yanı da, bir şeyin sinsice içinize girmesi ve kimse fark etmeden sizi ele geçirmesi; fark edildiğindeyse zaten iş işten geçmiş oluyor”.

Çağdaş bir dünyada, halkı korumakla yükümlü kişiler ilk değişenler olursa neler olur? “Siz bir şeylerin yanlış gittiğini hissederken, hükümet, haberler ve hastalıkları durdurmakla yükümlü bilimciler de dahil olmak üzere herkes her şeyin yolunda olduğunu söylüyorsa, insanlar paranoyaya kapılma eğilimi gösterir” diyor Silver ve ekliyor: “İşte gerçek güç, istilayı durdurma ya da kitleleri uyarma gücü elden böyle gidebilir. Bu hikayedeki ana karakterler iş işten geçmeden önce kendi gözleriyle gördükleri şeylere güvenmeyi öğrenmek zorunda”.

“The Invasion/İstila” dünyanın neredeyse bir gecede değiştiği bir dönemde, çocuğu elinden alınmış Washingtonlı bir kadın psikiyatr olan Carol Bennell’ın gözünden anlatılan bir gerilim hikayesi. Carol’ı canlandıran Oscarlı aktris Nicole Kidman, “Bana göre, hikayenin can alıcı noktası bir kadının çocuğuyla ilgili serüveni. Benim ilgimi çeken bu. Hayat verdiğiniz, dünyada her şeyden çok sevdiğiniz birini kurtarma arzusuyla ortaya çıkan adrenalin normalde sahip olmadığınız bazı duygular uyandırıyor içinizde. Benim iki çocuğum var; bu yüzden, o küçük varlıklar için duyulan koruma içgüdüsü ve karşılıksız sevgiyi çok iyi anlıyorum”.
Senarist David Kajganich şu yorumu yapıyor: “Finney’nin romanında uzaylı yaşam formu sadece hayatta kalmaya çalışıyor. Ama hayatta kalma farklı şekillerde ortaya çıkabilir. Bugün dünyamızda şöyle bir etrafınıza bakındığınızda, gücün sadece onu elde tutma ve gelen tehditleri ortadan kaldırma arzusu uyandırdığını görüyorsunuz. Bu istilaya neden olan taşıtın ulusun gücünün merkezi olan Washington’a düşmesi tesadüf değil”.

''The Invasion/İstila’ bugün çok kolay tanıyabileceğiniz bir dünyada geçen bir gerilim” diyor yapımcı Joel Silver ve sözlerini şöyle sürdürüyor: Muazzam bir siyasi, toplumsal ve çevresel paranoyanın yaşandığı bu dönemin, film için gerçekten doğru zaman olduğunu hissettik. David Kasganich romandaki fikirlere yeni soluk getiren bir yaklaşımla orijinal bir senaryo yazdı. Bu film korkutucu ve heyecan verici olmakla kalmayıp daha derin katmanlar da içeriyor”.
Hikayeye tamamen çağdaş ve gerçekçi bir yaklaşım getirebilmek için, Silver ekibe ünlü Alman yönetmen Oliver Hirschbiegel’i dahil etti. Kısa süre önce “Downfall” adlı filmiyle bir çok ödül toplayan yönetmen filmde Hitler’in son günlerini içten ve tedirgin edici bir şekilde resmetmişti. Silver, “‘Downfall’ ayaklarımı yerden kesti” diyor ve ekliyor: “Oliver tarihin o özel dönemini inanılmaz gerçekçi vizyonunu yitirmeden muazzam bir yoğunluk, klostrofobi ve samimiyetle sunmuştu bize. Oliver her şeyin olabildiğince gerçekçi olması konusunda yaratıcılık açısından bir zorunluluk hissediyor ki bizim de bu bilimkurgu gerilimde istediğimiz buydu; yani, her şeyin tanıdığınız bir dünyada tam gözünüzün önünde olup bittiği hissini yaratmaktı”.
Yönetmen Oliver Hirschbiegel üzerinde çalıştığı film bilimkurgu bile olsa, gerçekçliğin kendi için anahtar kelime olduğunun altını şu sözlerle çiziyor: “Tereddüte düştüğümde, gerçek hayatta nasıl olacağını hayal etmeye çalışırım. Sahte, aşırı her türlü efektten kaçınmak için çaba gösteririm”.

Kameranın önünde Lars von Trier, Baz Luhrmann, Jane Campion ve merhum Stanley Kubrick gibi tarzları farklı pek çok yönetmenle çalışan Kidman, “Downfall”un başarısının ardından ilk Amerikan filminde Hirschbiegel’le çalışacak olmaktan mutluluk duydu: “Oliver’ın spontane çekim yapışını seviyorum” diyor Kidman ve ekliyor: “Son derece performans odaklı bir yönetmen. Ayrıca, kadınları da seviyor. Kadın psikolojisini, kadınların ne hissettiğini, onları zengin ve bilge kılan şeylerin ne olduğunu anlamak için çaba gösteren bir yönetmen. Bu tür çalışmalar onu büyülüyor”.

“Kimse çocuğuma dokunamaz”.
Fonunu sinsi bir istilanın oluşturduğu samimi hikayede, bir avuç dolusu karakterin bir araya gelişi, kendini çok gerçekçi ve dehşet verici bir şekilde gösteren tüyler ürpertici kuşkular aracılığıyla olur. Bu karakterlerin başında Carol Bennell geliyor; Carol Bennell ismini kitabın başkarakteri Miles Bennell’dan aldı. Filmde Kidman’ın canlandırdığı Carol, hastalarından birinin “Kocam artık kocam değil” demesinden sonra kendini fırtınanın ortasında bulan Washingtonlı bir psikiyatrdır.
1978 klasiği “Invasion of the Body Snatchers”da da rol alan aktris Veronica Cartwright, bu filmde, kocasının kimliğinin baştan sona değiştiğine inanan, sorunlu hasta Wendy Lenk’i canlandırıyor.

“Carol hastasının kendine söylediği şeyi mekiğin düşüşüyle ilişkilendirmiyor” diyen Silver, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Hiç kimse, hele hele bir psikiyatr, birisi tanıdığı ve sevdiği bir kişinin değiştiğini söyledi diye uzaylı istilası sonucuna varmaz. Carol da, bunun yerine, mesleki değerlendirme yapıyor. Acaba bu bir yanılsama mı diye düşünüyor. Gerçekten de hakikat o kadar akıl almaz bir şey ki herhangi biri ne olup bittiğini fark ettiğinde çok geç kalınmış oluyor”.
Hirschbiegel’e göre, Carol karakteri hikayede izleyicinin gözü kulağı durumunda. “Her şey onun çevresinde dönüyor; onun bakış açısından sunuluyor. Nicole bu role kendinden, gücü ve çocuğunu koruma içgüdüsü anlamında çok şey kattı” diyor yönetmen ve ekliyor: “Nicole’un hikayenin içine girme becerisini gözlemlemek ve filme aktarmak büyüleyiciydi. Tepkileri çok doğaldı ki bu, karakterinin durumundaki baskıyı gerçekten çok iyi vurguladı”.
Carol hastasının korkusunu araştırırken, ülkenin dört bir yanında benzer korkuların yaşandığını keşfeder. Acaba kitlesel bir yanılsama söz konusu olabilir mi, yoksa ortada mekiğin düşüşüyle ilişkili çok gerçek bir fenomen mi vardır? Carol kuşkularını, kalabalık bir Washington hastanesinde doktorluk yapan en yakın arkadaşı Ben Driscoll’la paylaşır. Ben’i canlandıran Daniel Craig, “Platonik bir ilişki bu, ama tabi Ben, Carol’a deli gibi aşık. Ona kol kanat germek istiyor. Genç kadının eski kocası ve oğluyla karmaşık bir durum yaşamakta olduğunu bildiği için şansını zorlamıyor ama hayali bir gün Carol’la olabilmek” diyor.

Hirschbiegel’in aktörle ilgili yorumu ise şöyle: “Ben rolünü Daniel üstlendiği için kendimi çok talihli hissediyorum. Ben karakterinin her özelliğini, sertliğini, zekasını ve şefkatini, Carol’ın ona bu kadar güvenmesini sağlayan tüm yönlerini çok doğal bir biçimde yansıttı. Ayrıca, Daniel’ın çok muzipçe bir mizah anlayışı var. Onunla çalışırken çok eğlendim”.
Kidman’la ilk kez birlikte çalışan Craig, rol arkadaşının da rolünde çok ciddi, sette ise çok eğlenceli olma özelliğinden aynı derecede etkilendiğini ifade ediyor: “O harika bir aktris. Muazzam derinliği olan bir oyuncu; benim için onunla çalışmak muhteşemdi”.
Kidman da rol arkadaşından takdirle söz ediyor: “Daniel çok usta bir aktör. Müthiş yetenekli. Çevrenizde size ilham veren ve yaptıkları işte çok iyi olan insanlar olsun istersiniz çünkü o zaman her gün işe gelmek eğlenceli olur. Benim en sevdiğim şey ‘motor’ ile ‘kes’ komutları arasındaki anlardır; o anlarda her şey olabilir; o anlarda, o sahnelerde kendinizi kaybedebilirsiniz. Beni sinemaya tekrar tekrar çeken şey bu”.
Aynı olacaksın, her düşüncenle, her hatıranla, her alışkanlığınla…”

"Savaşma. Tek yapman gereken, hiçbir şey yapmamak”.
Mekiğin düştüğü haftasonu Carol hiç beklemediği halde, ayrı yaşadığı kocası Tucker (Jeremy Northam) tarafından aranır. Hastalık Kontrol Merkezi (HKM) yetkililerinden olan Tucker, mekiğin enkazındaki maddeyi araştırmak üzere Washington’a gönderilmiş ve bu maddeden ilk etkilenen kişilerden biri olmuştur. Birden bire, oğlu Oliver’ı ziyaret hakkını kullanmak istemesi hiç de kendisiyle bağdaşan bir davranış olmadığı için Carol huzursuz olur. “Ortak geçmişlerinde pek de hoş olmayan olaylar var; bu durum daha en başından Tucker’la ilgili düşüncelerimizi şekillendiriyor” diyen Northam, sözlerini şöyle sürdürüyor: “HKM’nde üst düzey bir yetkili. Bu nedenle uzun zamandır Atlanta’da yaşıyorken, şimdi iş gereği Washington’a dönüyor. Tüm bu hengame arasında oğlunu görmek istemesi eski karısını tedirgin ediyor ki sahiden de Tucker’ın aklından başka şeyler geçiyor”.

Mekiğin Yeryüzü’ne taşıdığı salgın her neyse hızla yayılır çünkü salgından etkilenenler onu başkalarına bulaştırma dürtüsüyle hareket ederler. “Uzaylı bu madde insanları öldürmüyor” diyor Hirschbiegel ve ekliyor: “Vücuduna girdikleri insanları içten dışa köklü bir şekilde değiştiriyor, normal insanları başka bir şeye dönüştürüyorlar”.
Craig ise, “Madde vücudunuza giriyor ve uykuya daldığınızda süreç tamamlanıyor,”. “Uykunuzda REM (Hızlı Göz Hareketi) evresine girdiğinizde, vücudunuz DNA düzeyinde değişerek maddenin kontrolü altına giriyor” diyor.

HKM güçlü bir nezle olarak nitelediği hastalıkla savaşmak için ulus çapında bir aşılama programı başlatır ama aslında bu aşı tam tersi etki yapan bir serumdur. “Bir sahnede, Tucker hükümet yetkililerine virüs hakkında bilgi verip, onunla savaşmanın yollarını anlatıyor; oysa gerçekte bu toplantıyı odadaki herkese virüsü bulaştırmak için kullanıyor” diyor Silver ve ekliyor: “Müthiş bir kampanya hazırlıyorlar ve çok kısa sürede salgın büyük ölçüde yayılıyor”.
Hirschbiegel’in bu konudaki yorumu ise şöyle: “Madde vücudunuza girdiğinde, biraz daha iyi, daha sağlıklı ve güçlü görünüyorsunuz. Genetik kodunuzda değişikliklere yol açıyor. Uzaylı yaşam birimleri düzenden hoşlanıyorlar; robotlar gibi değiller ama duygusal olarak hiçbir şeye tepki vermiyorlar. Durağan ve dingin bir hâl içindeler”.
“İçten içe, bizimle savaşmanın, aslında, yanlışlığını bildiğin her şey adına savaşmak olduğunu biliyorsun”

Neredeyse bir gecede, renkli ve kargaşalı dünya, organizasyonlardan oluşan sessiz bir dünyaya dönüşmüştür. David Kajganich bu konuda, “Uzaylı hücreler aptal değiller. Etkileri altına aldıkları ilk kişiler kampanyalarında onlara en yararlı olacak kişiler. Bu yüzden, hükümette, güvenlik güçlerinde ve ticarette üst düzeydeki kişilerin kontrolünü ele geçiriyorlar ki diğerlerimizi yumuşak ve hızlı bir şekilde bir şekilde istila edebilsinler. Uzaylı hücreleri tanımlamak için en uygun kelime etkililik; her şeyi en etkili biçimde yapıyorlar”.

Çevresinde onu da kendileri gibi yapmak isteyen insanların sayısı gitgide artan Carol’ın tek bir öncelikli amacı vardır: Haftasonu için babasının yanında bulunan ve, Carol’ın da yeni fark ettiği üzere, büyük tehlike içinde olan oğlunu kurtarmak.

Carol’ın oğlu Oliver rolünü, sinemada ilk defa yer alan genç oyuncu Jackson Bond üstlendi. Kidman küçük rol arkadaşı için şunları söylüyor: “Çok sevimli. Çok tatlı ve nazik bir çocuk. Bazen koca bir adam gibi olsa da, bir çok şeye çocuksu tepkiler veriyor. Yani, harika bir karışım. Anne babası da harikalar; çocuklarını iyi yetiştirmek için ne kadar emek vermiş olduklarını görüyorsunuz. Daha önce hiçbir filmde oynamadığı halde rol ona verildiği için çok ama çok şanslıyız”.

Oliver’ı benzersiz kılan şey, madde vücuduna girdikten sonra uyusa da etkilenmemesi. Jackson Bond bu durumu, “Canlandırdığım karakterin bu maddeye karşı bağışıklığı var. Bir şekilde tedavinin anahtarını elinde tutuyor” diye açıklıyor. Öte yandan, fark edilmelerini önlemek için anne oğulun maddenin etkisindeymiş gibi davranmaları gerekmektedir. “Herhangi bir duygu gösteremezsiniz çünkü o zaman onlardan biri olmadığınızı anlar ve peşinize düşerler. Dolayısıyla, onlar gibiymiş gibi davranmaya çalışıyorsunuz ama yine de çok korkuyorsunuz ve ne yapmanız gerektiğini bilmiyorsunuz” diyor küçük oyuncu.

Oliver’ın uzaylı maddeye bağışıklığı salgına karşı bir tedavi bulmak umuduyla deli gibi çalışan bilim adamları için hayati öneme sahip bir keşiftir. Ben’in arkadaşı ve meslektaşı Dr. Stephen Galeano (Jeffrey Wright), Carol ile Ben ona gizemli uzaylı maddeyi ilk getirdiği andan itibaren yayılmakta olan salgını araştırmaktadır. Galeano, güvenli bir şekilde kendini tecrit ederek, yeraltında maddenin sinsi etkilerine karşı savaşmanın yollarını arayan diğer bilim adamlarıyla irtibata geçer. Daniel Craig bu konuda şunları söylüyor: “Galeano hastalıkla ilk karşılaştığı andan itibaren, ona moleküler açıdan yaklaşıyor ve maddenin bu dünyadan olmadığı haklı kanısına varıyor. Dolayısıyla, Galeano, görünüşe göre durdurulamaz olan bu istilaya karşı umudu temsil ediyor”.

Kajganich, hikayeyi beyaz perdeye uyarlarken, oyuncular tarafından hayata geçirildiğinde ne denli şiddet dolu olabileceğini düşünmediğini belirtiyor: “Filmin baş karakterlerinden biri, banliyödeki evinde gündüz vakti salgına yakalanıyor. Benim için, bu sahne aleni şiddet dolu bir sahneden çok daha rahatsız ediciydi. Oyuncuların bu sahneyi canlandırışını izlerken kafamı çevirmek zorunda kaldım. Bu kadar rahatsız edici olduğuna inanamamıştım. Kadro o kadar sağlam oyunculardan oluşuyor ki sahnede insanın ağırlığını gerçekten hissediyorsunuz; çok çıplak ve gerçekti. Sinema setinde olduğunuzu bilmenize rağmen, gözünüzün önünde oluşunu izlerken, gördüklerinize inanmaya başlıyorsunuz”.

Silver karakterlerin kişisel korkularını elle tutulur hâle getirmek için daha mükemmel bir oyuncu kadrosu isteyemeyeceğini söylüyor ve, “Herkes bu malzemeyle harika bir iş çıkardı. Tüm oyuncular Oliver’ın yönetiminde beraberce çalışarak bu istilanın yarattığı dehşeti ve huzursuzluğu yansıtıyorlar. Özellikle de filmin hemen hemen her sahnesinde rolü olan Nicole, duygularını ortaya koyarak hikayeyi gerçekten sırtlıyor” diyor.

Kidman’ın canlandırdığı karakter, istilayı bir psikiyatrın bakış açısından deneyimliyor. Aktris, bu yüzden, bir psikiyatrın yaşayacağı süreçleri irdeleyebilmek için profesyonellerden yardım aldı. “Babam psikolog olduğu için psikolojiyle büyüdüm” diyen aktris, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ama New York’ta psikiyatrlık yapan bir kadınla oturup konuşmak çok ilginçti. Vücut dili ve aşırı durumların nasıl ele alınacağı konularında bana çok katkı sağladığını düşünüyorum. Ama elbette bu film terapi seanslarını konu almıyor”.

Filmin önde gelen iki teknik danışmanından biri New York Üniversitesi Uyku Bozukluğu Merkezi’nin müdürü Dr. Ana Krieger; diğeri ise New York Üniversitesi Bellevue Hastanesi Psikoloji Bölümü hocası Dr. Linda Chuang’dı.
“İnsanlar ölüyor. Sanki bu suçiçeğiymiş falan gibi, insanlar sıraya girmiş. İnsanlara gerçekte ne aşısı yapıyorsunuz?”

“The Invasion/İstila”nın dünyasını yaratmaktan sorumlu olan kişi ünlü yapım tasarımcısı Jack Fisk’ti. Hirschbiegel’le yakın bir işbirliği içinde çalışan tasarımcı, Alman yönetmenin gerçekçiliğe odaklanmasını taze bir soluk olarak gördüğünü söylüyor. “Büyük bir stüdyo filmi yapıyor olmasına rağmen, daha çok Avrupa filmi ya da belgesel yapan bir sinemacı gibi hareket etti” diyen Fisk, sözlerini şöyle açıklıyor: “Ana fikir, mekanlara gidip oraları değiştirmek ve asgari düzeyde ışıklandırmayla çabucak çekim yapmaktı. Oliver ayak üstü düşünmeye ve farklı seçeneklere açık olmaya alışmış; bu nedenle, biz de her neye ihtiyacı varsa anında temin etmeye çabucak adapte olduk. Oliver’ın, algıladığı gerçekliğe sadık kalmadaki kararlılığı filmin mekanlarında belirleyici oldu”.

Jeremy Northam, “‘Downfall’ çok ustaca ve ekonomik biçimde çekilmişti. Hiç israf yoktu. Oliver kamerayı ne zaman bırakması ve ne zaman hareket ettirmesi gerektiğini biliyor. Onunla çalışmak çok ilginçti” diyor.

Filmin baskın görsel motiflerinden biri uzaylı maddenin hakimiyet kazanmasıyla doğru orantılı olarak dünyadaki renklerin solmasıydı. Fisk bu konuda, “Uzaylı madde renklere insanlar kadar düşkün değil. Bu yüzden de renkler, ya da renklerin olmayışı, ikisi arasındaki ayırımı yapmanın yollarından biriydi”.

Hirschbiegel ve Fisk bu motifi kostümlere de yansıtabilmek için Oscar adayı kostüm tasarımcısı Jacqueline West’le (“Quills”) birlikte çalıştılar. “Maddenin görüntüsünden büyük ölçüde Oliver sorumluydu” diyen West, şöyle devam ediyor: “İlk toplantıdan itibaren, ‘Bu uzaylı maddenin görüntüsüyle ilgili düşüncen nedir?’ diye sordu. Ben de insani yönlerinden uzaklaştıkça, renk, kişilik ve bireysellik olarak da solacaklarını hayal ettim. Giysileri tek renkte ve işlevsel olacaktı. Renk paleti tamamen mat gri, kahverengi ve denizci mavisinden oluşacaktı. Neredeyse tamamen yeni bir düzen gelecekti”.

Diğerlerinin tersine, Kidman’ın karakteri bireyselliğini film boyunca koruyor. “Oliver klasikliği seviyor. Nicole de karakterine çok klasik ve zamandan bağımsız bir görüntü katıyor” diyor West ve ekliyor: “Çok sade ve zarif görünüyor”.

Kidman’ın bu konudaki yorumu şöyle: “Kuaför olsun, makyajcı olsun, kostüm tasarımcısı olsun insanlar gelip size karakteri oluşturmanızda yardım edince performansınıza da katkıda bulunmuş oluyorlar. Böyle olması bence heyecan verici çünkü performans tek kişiye ait olmuyor, gruptaki herkesin katkısıyla ortaya çıkıyor”.

“Uyuya kalma. Seni bulmaya çalışıyorum. Mesaj göndereceğim. Seni seviyorum. Annen”.
Hirschbiegel’in gerçekçilik konusundaki kararlılığı filmdeki mekanlar için de belirleyici oldu. Bir platoda setler yaratmak yerine, filmi ağırlıklı olarak gerçek mekanlarda, tercihen de hikayede sözü geçen mekanlarda çekmeyi tercih etti.

“The Invasion/İstila”nın ana çekimleri Baltimore’un merkezinde, İç Liman bölgesinde başladı. Burası filmde zaman zaman Washington olarak da kullanıldı. Yapım ekibi daha sonra ülkenin başkentine, filmin ana mekanına geçti. Burada dünya çapında tanınan, National Mall, Foggy Bottom mevkiindeki George Washington Üniversitesi Hastanesi, Cleveland Park Metro İstasyonu, Georgetown, ve tarihi Union İstasyonu gibi mekanlarda çekim yapıldı.
Washington’da çalışmak Daniel Craig’i farklı bir şekilde heyecanlandırdı: “Pennsylvania Bulvarı’nda önümde Kongre Binası arkamda altı polis arabasının eskortunda arabamın ışıkları yanarken ilerlemek oldukça eğlenceliydi. Bir an, ‘Muhteşem bir şey bu’ diye düşündüm!’” diyor aktör.

National Mall’da yapılan çekimler, özel bir buğday çiftliğindeki ek görüntülerle zenginleştirildi ve uzay mekiği “Patriot”ın düştüğü ve HKM’den Tucker Kaufman’ın araştırma yapmak için geldiği bölge olarak kullanıldı. Burası Fort Howard VA Tıp Merkezi’nin bitişiğindeydi. “Bu büyük enkaz alanında mekiğin kanatlarından birini inşa ettik ve onu bir siperin içine yerleştirdik ki sadece bazı kısımları görünsün” diyor Fisk.
Washington’daki çekimlerin son altı gününde, oyuncu kadrosu ve çekim ekibi büyükeçliklerin yer aldığı ünlü Massachusetts Bulvarı’ndaki Şili Büyükelçisinin konutuna yerleştiler. Büyükelçinin tarihi öneme sahip üç katlı malikanesi filmde Çek Büyükelçiliği olarak kullanıldı. Ünlü yapıyı, 1909 yılında, saygın mimar Nathan Wyeth tasarladı. Wyeth, aynı zamanda, Beyaz Saray’ın Oval Ofis’ini de içine alan Batı Kanadı’nın da mimarıydı.

Her ne kadar Washington’daki mekanların bir çoğu zorluklar içerdiyse de, Fisk ve mekan sorumlusu Todd Christensen, projenin kendisinin ve ilgili kişilerin, mekanların temininde büyük yardım sağladıklarını söylüyorlar. “Bence bir çok büyük mekana girebilmemiz Oliver ve Nicole sayesinde oldu” diyor Fisk ve ekliyor: “İnsanların filmin bir parçası olmak istemelerini sağladılar. Washington’da bir çok şey düzenleyen ABD Park Hizmetleri bize inanılmaz yardımcı oldu ve görüşlerimize açık fikirli yaklaştılar. Elbette, örneğin Mall’da ne kadar süre kalacağımıza dair kısıtlamalar vardı ama hepsi halledilebilir şeylerdi; genel anlamda çok rahat çalıştık”.
Oyuncular ve çekim ekibi, Washington’ın ardından, çekimlerin son dört haftası için Baltimore’a döndüler ve burada Liman Kuleleri, Baltimore Hastanesi, Sergi Sarayı, Legg Mason Binası, Johns Hopkins Üniversitesi Moleküler Biyoloji Departmanı ve üniversitenin üç parçalı biyoloji kompleksinin ana binası Mudd Hall’da çekimler yaptılar. Mekanlar canlı organizmaların olduğu aktif laboratuarlar içerdiği için, çekim ekibine hiçbir odaya girmemeleri ve laboratuar malzemelerinin hiçbirine dokunmamalrı tembih edildi ki bu da hikayenin temasıyla uyumlu bir durumdu.

Filmin kilit sahnelerinden biri Baltimore Polis Departmanı’nın çatısındaki helikopter pistinde çekildi. Bu sekansta yer alan Kara Şahin helikopterini ve film helikopterini deneyimli film pilotları Ben Skorstad (“Air Force One”) ve David Paris (“Black Hawk Down”) uçurdu.
“Şanslıydık ki ABD Hava Kuvvetleri hem Özel Birlik helikopterlerinden birini kullanmamıza hem de pilotlarından birinin hizmetinden yararlanmamıza izin verdi” diyen Silver, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Elbette dikkat edilmesi gereken pek çok lojistik konusu vardı ama bir Kara Şahin’i Baltimore’un ortasında bir polis merkezinin çatısına indirmemize olanak tanıdıkları için askeriyeye minnettarız; gerçekten çok görkemli bir sahne oldu”.
“Konuşmak, öne çıkmak artık güvenli değil.

Korkumuzu en büyük silahları olarak kullanıyorlar”.

“The Invasion/İstila”nın kökleri klasik bilimkurguya dayansa da, Silver filmin daha güncel korkulara parmak bastığını şu sözlerle ifade ediyor: “İleride toplum olarak nelere karşı çaresiz olacağız kim bilir? Ya inanılmaz bir yıkım ve patlama şeklinde olmazsa? Mikrop kadar basit bir şey olabilir ki bence bu günümüzde daha korkutucu bir olgu. Nereden geleceğini ya da nasıl olacağını bilmiyorsunuz”.

Kajganich’in bu konudaki yorumu ise şöyle: “‘The Body Snatchers’ adlı romanın ve şimdi de ‘The Invasion/İstila’ filminin altında yatan düşünce, bir gün kalktığınızda dünyanın tamamen değişmiş olacağı. Birden bire her şeyi eski hâlien getirmeye çalışan azınlıktan birisiniz. Ama bu temel önerme, siyasete bulaşmayan, dünyada olup bitenlerle ilgilenmeyen bir toplum söz konusu olduğunda çok daha korkutucu ve çok daha yerinde oluyor. Bu dünya göz açıp kapayıncaya kadar yok olabilir”.

Craig ise senaristin sözlerine şunları ekliyor: “Hepimiz var oluşumuzu biraz sorgulamalıyız. Her zaman yapmamıza gerek yok. İşimize bakıp, yaşamlarımıza devam etmeliyiz, ama sezgilerimize güvenmeli ve bize söylenen şeylerin doğruluğunu da sorgulamalıyız”.
Filmle ilgili son yorum Silver’dan geliyor: “İstilanın en üst düzeylerde başlaması rastlantı değil. O durumda salgını topluma yaymak için insanların korkusuyla oynamak yeterli. Korku insanların gerçekte ne olup bittiğini görmelerini engellemek için her zaman harika bir araç olmuştur. Ama bir kez insanlar maddenin etkisi altına girip tüm insani duygulardan arındıklarında, başka bir şey olmaya başlıyor: İroniktir ki en güçlü duygularımızı elimizden aldıklarında, istilacılar bizi en çok bölen, öfke, kıskançlık, nefret, önyargı gibi duygulardan da arınmamızı sağlıyorlar, ve bunun sonucunda ortaya dünya dışı bir barış hakim oluyor. Tucker ve diğerleri, Carol’ı, teklif ettikleri şeyin aslında daha iyi bir dünya olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar…bazıları bunun tamamen de yanlış bir şey olmadığını öne sürebilir”.

OYUNCULAR HAKKINDA
NICOLE KIDMAN (Carol) Farklı türdeki filmlerde sergilediği performansları için ödüllendirilen, uluslararası üne sahip aktris Kidman, 2003 yılında, Stephen Daldry imzalı “The Hours”daki Virginia Woolf portresiyle Oscar’ın yanı sıra, Altın Küre, BAFTA Ödülü ve Berlin Film Festivali’nde Gümüş Ayı Ödülü’ne layık görüldü.

Kidman ilk Oscar adaylığını, 2002 yılında, Baz Luhrmann’ın yenilikçi müzikali “Moulin Rouge!”la kazandı; aynı performans aktrise Londra Sinema Eleştirmenleri Ödülü de getirdi. Kidman o yıl ayrıca iki filmle de Altın Küre adayı oldu: “Moulin Rouge!”la Bir Komedi ya da Müzikal dalında En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü aldı; Alejandro Amenabar’ın psikolojik gerilimi “The Others”la da Bir Dramada En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’ne aday gösterildi.

Kidman yakında birden fazla filmle sinemaseverlerin karşısına çıkacak: Yazar-yönetmen Noah Baumbach’ın “Margot at the Wedding” adlı çalışmasında Jennifer Jason Leigh ve Jack Black’le başrolleri paylaşacak; ve yazar-yönetmen Chris Weitz’ın, popüler fantezi üçlemesi His Dark Materials’dan beyaz perdeye uyarlayacağı “The Golden Compass”te tekrar Daniel Craig’le kamera karşısına geçecek. Her iki filminde sonbaharda gösterime girmesi bekleniyor. Aktris, şu sıralar, Avustralya’nın vahşi topraklarında geçen destansı aşk hikayesi “Australia”da bir kez daha “Moulin Rouge!”da birlikte çalıştığı Baz Luhrmann’ın yönetiminde olacak. 2008’de gösterime girmesi planlanan filmde aktrisin rol arkadaşı Hugh Jackman olacak.

Avustralyalı aktris, Amerikan izleyicilerin dikkatini ilk olarak Phillip Noyce’un 1989 yapımı başarılı psikolojik gerilimi “Dead Calm”la çekti. Kidman, Gus Van Sant’in “To Die For” adlı filminde sergilediği, her ne pahasına olursa olsun ünlü bir televizyoncu olmayı takıntı hâline getirmiş traji-komik kadın portresiyle ilk Altın Küre Ödülü’nün yanı sıra, Eleştirmenlerin Seçimi ve Londra Sinema Eleştirmenleri ödüllerine layık görüldü. Aktris, ayrıca, Jonathan Glazer imzalı “Birth”, Anthony Minghella imzalı “Cold Mountain” ve Robert Benton imzalı “Billy Bathgate” adlı filmlerdeki performansıyla da Altın Küre adayı oldu.

Kısa süre önce Oscarlı animasyon filmi “Happy Feet”te dublaj yapan aktrisin diğer önemli filmleri şöyle sıralanabilir: Başrolünü Robert Downey Jr.’la paylaştığı, Steven Shainberg imzalı “Fur: An Imaginary Portrait of Diane Arbus”; Sean Penn’le kamera karşısına geçtiği, Sydney Pollack’ın yönettiği “The Interpreter”; Will Ferrell’la birlikte rol aldığı, Nora Ephron’ın yönettiği “Bewitched”; başrollerini Anthony Hopkins ve Ed Harris’le paylaştığı, Robert Benton imzalı “The Human Stain”; Paul Bettany ve Lauren Bacall’la birlikte oynadığı, Lars von Trier’in yönettiği “Dogville”; başrolünü Tom Cruise’la paylaştığı, Stanley Kubrick’in yönettiği “Eyes Wide Shut”; George Clooney’yle kamera karşısına geçtiği, Mimi Leder imzalı “The Peacemaker”; John Malkovich’le birlikte oynadığı, Jane Campion imzalı “The Portrait of a Lady”; Joel Schumacher’in yönettiği, başrollerini Val Kilmer ve Jim Carrey’yle paylaştığı “Batman Forever”; Michael Keaton ve Alec Baldwin’le birlikte rol aldığı, Harold Becker imzalı “Malice”; ve Ron Howard’ın yönettiği “Far and Away”.

Kidman, ayrıca, 2006 Sundance Büyük Jüri ve Seyirci Ödülü kazanan “God Grew Tired of Us” adlı belgeselin ve Simon Wiesenthal’ın film biyografisi “I Have Never Forgotten You”nun anlatımını yaptı.

Aktris, Ocak 2006’da, Avustralya’nın en büyük nişanı “Companion in the Order of Australia”yla onurlandırıldı. Kidman, bunun yanı sıra, UNIFEM İyi Niyet Elçisi ilan edildi; UNICEF’in Avustralya Elçiliği’ni yürüttü; ve 2003 yılında, UCLA David Geffen Tıp Okulu Kadın Sağlığı Fonu’nun ilk başkanı oldu.

DANIEL CRAIG (Ben) Çeşitli filmlerdeki dramatik rolleriyle ödüller alsa da, Craig en çok beyaz perdenin son James Bond’u olarak ünlendi. Aktörün 007 rolünü üstlendiği 2006 gişe devi “Casino Royale” bugüne kadarki en yüksek hasılatlı Bond filmi oldu. Craig bu filmdeki performansıyla Evening Standard Sinema Ödülü, Empire Ödülü ve BAFTA adaylığı elde etti. Aktör 2008’de gösterime girecek ve Marc Forster tarafından yönetilecek bir sonraki Bond filminde tekrar 007 rolünü üstlenecek.

Craig yakında başrolünü Nicole Kidman’la paylaşacağı, Chris Weitz’ın yöneteceği fantezi macera “The Golden Compass”la, Edward Zwick’in İkinci Dünya Savaşı draması “Defiance”la ve Baillie Walsh’ın yöneteceği, Craig’in de yönetici yapımcılığını üstleneceği “Flashbacks of a Fool”la sinemaseverlerin karşısına çıkacak.

Bu yılın başlarında, Douglas McGrath’in 2006’da çektiği Truman Capote’nin hayatını anlatan “Infamous”ta canlandırdığı ünlü katil Perry Smith portresiyle Independent Spirit Ödülü’ne aday olan aktör, 2005 yılında da, 1972 Yaz Olimpiyatları’nda 11 İsrailli sporcunun katledilmesinin değerlendirmesini yapan, Steven Spielberg’ün “Munich” adlı aykırı dramasında rol aldı. Craig, aynı yıl, önce John Maybury’nin “The Jacket” adlı geriliminde Adrien Brody ve Keira Knightley’yle kamera karşısına geçti, ardından da Robert Harris’in en çok satan romanına dayanan BBC televizyon filmi “Archangel”da oynadı.

Craig dünyanın dikkatini ilk olarak, John Maybury’nin yönettiği, Francis Bacon’ın hayatını konu alan 1998 filmi “Love Is the Devil”daki performansıyla Edinburgh Film Festivali Ödülü’nü alarak çekti. Ertesi yıl “The Trench”teki oyunculuğuyla İngiliz Bağımsız Sinema Ödülü’ne ilk kez aday gösterilen aktör, 2000 yılında, “Some Voices” filmiyle bu ödüle layık görüldü. Craig, 2004 yılında kendisine En İyi İngiliz Erkek Oyuncu dalında Londra Sinema Eleştirmenleri Ödülü getiren “Enduring Love”daki performansıyla İngiliz Bağımsız Sinema Ödülü’ne bir kez daha aday gösterildi.

Craig’in diğer sinema çalışmalarından bazıları şöyle sıralanabilir: “Layer Cake”; başrolünü Gwyneth Paltrow’la paylaştığı “Sylvia”; Roger Michell imzalı “The Mother”; Tom Hanks ve Paul Newman’la başrollerini paylaştığı, Sam Mendes imzalı suç draması “Road to Perdition”; zengin bir oyuncu kadrosuna sahip komedi “Hotel Splendide”; “I Dreamed of Africa”; Shekhar Kapur’un yönettiği “Elizabeth”; ve ilk oyunculuk denemesi olan, Güney Afrika boks draması “The Power of One”. Aktör, ayrıca, BBC mini dizisi “Our Friends in the North”taki performansıyla da övgü topladı.

Craig 17 yaşında katıldığı Londra Ulusal Gençlik Tiyatrosu’nda sahneye çıkmaya başladı. Öğrenimine saygın bir isim olan Londra Guildhall Müzik ve Drama Okulu’nda devam etti ve 1991’de buradan mezun oldu. Aktörün sonrasında başrol üstlendiği tiyatro yapımları arasında Old Vic’te sahnelenen “Hurlyburly” ve Ulusal Tiyatro’da sahnelenen “Angels in America” sayılabilir. Craig, 2002’de, üç rol birden üstlendiği “A Number”daki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Evening Standard Tiyatro Ödülü kazandı.

JEREMY NORTHAM (Tucker) Hit Showtime dizisi “The Tudors”da kralın taviz vermez sırdaşı Sör Thomas More’u canlandıran ve gerek eleştirmenlerin gerek izleyicilerin büyük beğenisini kazanan Northam, 2008 yılında yeniden yayınlanacak olan dizide aynı rolü bir kez daha üstlenecek.

Northam, 2002 yılında, Robert Altman’ın çok olumlu eleştiriler alan “Gosford Park” adlı filmindeki zengin oyuncu kadrosuyla hem Beyaz Perde Oyuncuları Locası hem de Eleştirmenlerin Seçimi Ödülü’nü paylaştı. Bunun öncesinde, 1999 yapımı üç çok farklı filmdeki performanslarıyla çeşitli ödüller kazandı. Bunlar David Mamet imzalı “The Winslow Boy”, Oliver Parker’ın Oscar Wilde’ın “An Ideal Husband”ından uyarladığı sinema yapımı, ve Mark Illsley’nin yönettiği “Happy, Texas”tı. Her üç filmdeki performansıyla Londra Sinema Eleştirmenleri tarafından Yılın İngiliz Erkek Oyuncusu seçilen aktör, “The Winslow Boy” ve “An Ideal Husband”daki performansıyla En İyi Erkek Oyuncu dalında Evening Standard İngiliz Sinema Ödülü; ve “The Winslow Boy”la da 1999 Edinburgh Film Festivali’nde En İyi İngiliz Performansı Ödülü’ne layık görüldü.
Northam’ın diğer film çalışmaları şöyle özetlenebilir: Michael Winterbottom’ın yönettiği “Tristan Shandy: A Cock & Bull Story”; “Bobby Jones: Stroke of Genius”; Michael Caine ve Tilda Swinton’la başrollerini paylaştığı, Norman Jewison imzalı “The Statement”; yıldız oyunculardan oluşan zengin bir kadroyla birlikte rol aldığı “The Singing Detective”; başrolünü Gwyneth Paltrow’la paylaştığı, Neil LaBute’un yönettiği “Possession”; “Cypher”; Michael Apted imzalı “Enigma”; Merchant Ivory’nin yönettiği “The Golden Bowl”; “The Misadventures of Margaret”; Steven Spielberg imzalı “Amistad”; Guillermo del Toro’nun yönettiği “Mimic”; yine Gwyneth Paltrow’la birlikte oynadığı, Douglas McGrath imzalı “Emma”; Irwin Winkler imzalı “The Net”; ve “Wuthering Heights”. Aktör, gümüş ekranda da, başrolünü Sean Hayes’le paylaştığı televizyon filmi “Martin and Lewis”de Dean Martin’i canlandırdı.
Başarılı bir tiyatro oyuncusu olan Northam, 1990’da Royal National Theatre’da tekrar sahnelenen “The Voysey Inheritance” adlı oyundaki Edward Voysey portresiyle Öne Çıkan Yeni Oyuncu dalında Olivier Ödülü’ne layık görüldü. Aktörün Olivier Tiyatrosu’ndaki “Hamlet” performansı da övgü topladı. Northam’ın rol aldığı diğer tiyatro oyunlarından bazıları şöyle: Royal National Theatre’da sahnelenen “The School for Scandal”; Royal Shakespeare Company’de sahnelenen “The Country Wife”, “Love’s Labour’s Lost” ve “The Gift of the Gorgon”; West End yapımları “Three Sisters”, “The Way of the World” ve “Certain Young Men”; ve Donmar Warehouse’da sahnelenen Harold Pinter oyunu “Old Times”.
JEFFREY WRIGHT (Dr. Galeano) Mike Nichols’ın yönettiği, HBO’nun ünlü mini dizisi “Angels in America”daki performansıyla En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dalında Emmy ve Altın Küre Ödülü’ne aday gösterildi. Aktör, bunun öncesinde de, “Angels in America: Perestroika”nın orijinal Broadway verisyonundaki performansıyla Tony Ödülü’ne layık görülmüştü.
Wright beyaz perdede, kısa süre önce, Daniel Craig’in başrolünü oynadığı son James Bond filmi “Casino Royale”de CIA ajanını canlandırdı. Wright’ın son dönemdeki diğer çalışmaları arasında, M. Night Shyamalan imzalı “Lady in the Water”, Stephen Gaghan imzalı “Syriana”, Jim Jarmusch imzalı “Broken Flowers”, Jonathan Demme’in yönettiği “The Manchurian Candidate” ve Michael Mann imzalı “Ali” bulunuyor.
Emmy ödüllü HBO mini dizisi “Lackawanna Blues”da da rol alan aktör, ayrıca, HBO filmi “Boycott”ta çizdiği Dr. Martin Luther King Jr. portresiyle American Sinema Enstitüsü Ödülü’ne layık görüldü.
Wright sinema eleştirmenleri ve izleyicilerinin dikkatini ilk olarak, 1980’lerde Amerika’nın en başarılı ve etkileyici ressamlarından olan grafiti sanatçısı Julian Schnabel’in gerçek hayat hikayesini anlatan “Basquiat”taki başrolüyle çekti. Aktör, bunun ardından, Sidney Lumet’ın yönettiği “Critical Care”, Woody Allen’ın yönettiği “Celebrity”, Ang Lee imzalı “Ride with the Devil”, “Hamlet”in çağdaş beyaz perde uyarlaması ve “Shaft”in 2000 tekrar yapımında başrol üstlendi.
Wright oyunculuk kariyerine adım attığı New York sahnelerindeki başarılarını sürdürüyor. 2002 yılında, Pulitzer ödüllü “Topdog/Underdog” adlı oyundaki çalışmasıyla ikinci kez Tony Ödülü’ne aday gösterilen aktör, Shakespeare in the Park yapımı “Julius Caesar” uyarlamasındaki Marc Antony portresiyle büyük övgü topladığı New York Shakespeare Festivali’nde sık sık sahneye çıkıyor. Wright’ın rol aldığı diğer yapımsa Afrikalı-Amerikalıların ritim ve tarihinin kutlandığı “Bring in ‘Da Noise, Bring in ‘Da Funk” adlı başarılı Broadway çalışmasıydı.

JACKSON BOND (Oliver) Sinemaya "The Invasion/İstila”yla adım atan Bond, kısa süre önce, David Arquette ve Kelly Hu’yla ABC dizisi “In Case of Emergency”de rol almaya başladı. Bond'un diğer önemli çalışmaları arasında konuk oyuncu olarak yer aldığı "CSI: Miami" ve yakında gösterime girecek olan gerilim "Dead of Winter” bulunuyor.

White Bear Lake-Minnesotalı olan Bond eğlence sektörüne üç yaşında, çeşitli eyalet fuarlarında ve yetenek yarışmalarında dans ederek başladı. Step, caz ve hip-hop yeteneğiyle ulusal yarışmalar kazanan Bond, yükselen oyunculuk kariyeriyle birlikte, hokey, paten, kay- kay sporlarıyla uğraşıyor. Aktör, 2005 Minnesota All-Star Hokey Takımı’nın bir üyesi olmaktan gurur duyuyor.

YAPIMCILAR HAKKINDA

OLIVER HIRSCHBIEGEL (Yönetmen) Hirschbiegel başrolünü Bruno Ganz’ın üstlendiği, Yabancı Dilde En İyi Film dalında 2004 Oscar adayı olan Alman yapımı “Downfall”la (“Der Untergang”) büyük beğeni topladı. Hitler’in son günlerini ve Nazi rejiminin çöküşünü anlatan film çeşitli uluslararası ödüller kazandı.

Sinema yönetmenliğine Almanya ve başka ülkelerde ödüller alan 2001 psikolojik gerilimi “The Experiment”le (“Das Experiment”) adım atan Hirschbiegel, bu çalışmasıyla En İyi Yönetmen dalında Bavyera Sinema Ödülü ve Montreal Dünya Film Festivali Ödülü kazanırken, film de 2001 Bergen Uluslararası Film Festivali’nde İzleyici Ödülü ve 2002 İstanbul Uluslararası Film Festivali’nde Halkın Seçimi Ödülü’ne layık görüldü. Hirschbiegel bunun ardından, hayatına yeniden başlamak isteyen ellili yaşlarda bir kadının 90 dakikalık monologu şeklindeki 2002 filmi “Mein Ietzter Film”i çekti. Yönetmen kısa süre önce de 2005 yapımı “Ein Ganz gewöhnlicher Jude”ye imza attı.

Hamburg-Almanya doğumlu Hirschbiegel, yönetmenlik kariyerine Alman televizyonunda başladı ve 1980’lerin ortalarından bu yana etkili bir isim oldu. 1997 yılında, kendisine Emmy adaylığı da getiren “Das Urtei” (“The Verdict”) ve “Trickser” adlı televizyon filmleriyle RTL Altın Aslan Ödülü’ne layık görüldü. Yönetmen, ertesi yıl, televizyon filmi “Todfeinde – Die falsche Entscheidung”la bu kez Bavyera TV Ödülü kazandı. Hirschbiegel, ayrıca, “Rex – A Cop’s Best Friend” (“Kommissar Rex”) ve “Tatort” gibi diziler de yönetti.

JOEL SILVER (Yapımcı), Sinema tarihinin en dikkat çeken ve başarılı yapımcılarından olan Silver, 50’yi aşkın film yaptı. Bunların arasında çığır açan “Matrix” üçlemesi, dört filmlik gişe devi “Lethal Weapon/Cehennem Silahı” serisi ve hit yapımlar “Die Hard” ve “Predator” bulunuyor. Silver’ın bugüne kadar imza attığı filmlerin dünya çapında toplam cirosu 10 milyar dolara yaklaştı.

Silver, son olarak, başrolünü Natalie Portman’ın üstlendiği hit aksiyon gerilim “V For Vendetta”nın yapımcılığını gerçekleştirdi. Silver’ın şu sıralar üzerinde çalıştığı projeler şöyle sıralanabilir: Jodie Foster ve Terrence Howard’ın oynadığı, Neil Jordan’ın yönettiği psikolojik gerilim “The Brave One”; başrollerini Vince Vaughn ve Paul Giamatti’nin paylaştığı, David Dobkin’in yönettiği komedi filmi “Fred Claus”; ve Silver’ın daha önce “Matrix” filmlerinde de birlikte çalıştığı Larry ve Andy Wachowski’nin yazıp yöneteceği canlı aksiyon-macera filmi “Speed Racer”.

Silver kısa süre önce Dark Castle Entertainment yapım şirketi için yeni bir yapılanma anlaşması yaptı: Bu anlaşma kendisine şirket etiketiyle çıkacak tüm filmler için yeşil ışık yakma ve yaratıcı kontrol hakkı sağlıyor. Yeni yapılanma çerçevesinde gerçekleşecek ilk Dark Castle filmi “Whiteout” olacak. Dominic Sena’nın yöneteceği bu gerilim filminde, aktris, Kate Beckinsale başrolü üstleniyor.

Silver ve Robert Zemeckis’in beraberce, merhum korku filmi ustası William Castle’a atfen kurdukları Dark Castle, 1999 Cadılar Bayramı’nda gösterime giren ve gişe rekoru kıran “House on Haunted Hill”le başlayarak pek çok popüler film yaptı. 2001 yapımı “Thir13en Ghosts”, 2002 yapımı “Ghost Ship/Hayalet Gemi”, 2003 yapımı “Gothika” ve 2005 yapımı “House of Wax” bunlardan sadece bir kaçı.

Silver’ın 1999 yılında yaptığı “Matrix” 456 milyon doların üzerinde hasılat getirerek Warner Bros. Pictures tarihinin en yüksek gişe satışını elde etti. “Matrix” bugüne kadar dünya çapında 3 milyar dolardan fazla gelir elde etti. En İyi Görsel Efekt de dahil olmak üzere dört dalda Oscar alan “The Matrix”in DVD’si tüketicilerin DVD makinesi alımını başlatan itici güçlerden biriydi ve 1 milyon adet satan ilk DVD’ydi.

Üçlemenin ikinci filmi “The Matrix Reloaded” dünya çapında 739 milyon doların üzerinde bir hasılat yaparak, R kategorisinde tüm zamanların en yüksek cirolu filmi oldu. Üçlemenin son filmi “The Matrix Revolutions”ın açılış hafta sonundaki gişe hasılatı, dünya çapında 203 milyon dolar gibi çarpıcı bir rakamdı. “The Matrix” serisi bugüne kadar dünya çapında 3 milyar dolar hasılat elde etti.

Silver “The Matrix Reloaded” ve “The Matrix Revolutions”ın yapımını sürdürdüğü sırada, entegral video oyunu “Enter the Matrix”in de yapımını gerçekleştirdi. Oyunda Wachowski kardeşlerin yazdığı, ve Jada Pinkett Smith ile Anthony Wong’un filmdeki rollerine dayanarak oynadıkları bir saatlik ek çekim bulunuyordu. Silver, ayrıca, “The Matrix”in itici gücü olan görsellik yüklü aksiyon ve yenilikçi hikaye anlatımına sadık kalan, ve dokuz kısa filmden oluşan çığır niteliğindeki “The Animatrix”in de yönetici yapımcısıydı.

Silver daha sonra aksiyon-komedi-gerilim “Kiss Kiss Bang Bang”in yapımcılığını gerçekleştirdi. Filmi “Lethal Weapon”ın senaristi Shane Black yazdı ve yönetti, başrolünü ise Robert Downey Jr., Val Kilmer ve Michelle Monaghan üstlendi. Silver, ayrıca, Jet Li ve Aaliyah’nın başrol oynadığı “Romeo Must Die”, Steven Seagal ve DMX’in rol aldığı “Exit Wounds”, ve John Travolta, Hugh Jackman ve Halle Berry’nin başrollerini paylaştığı “Swordfish”e yapımcı olarak imza attı.

Silver, Lawrence Gordon Productions’da başladığı kariyerinde hızla ilerleyerek, şirketin sinema filmleri bölümünün başkanlığına kadar yükseldi. Silver, bu konumdayken, “The Warriors”ın yanı sıra, Gordon’la birlikte “48 HRS/48 Saat”, “Streets of Fire” ve “Brewster’s Millions”ın yardımcı yapımcılığını gerçekleştirdi.

Silver’ın 1985’te kurduğu kendi firması Silver Pictures’la üstlendiği ilk bağımsız yapım “Commando”ydu. Bunu “Jumpin’ Jack Flash” ve “Predator” takip etti. Silver, daha sonra, “Lethal Weapon/Cehennem Silahı”, “Lethal Weapon 2/Cehennem Silahı 2”, “Lethal Weapon 3/Cehennem Silahı 3” ve “Lethal Weapon 4/Cehennem Silahı 4”ün yanı sıra, “Die Hard/Zor Ölüm”, “Die Hard 2: Die Harder/Zor Ölüm 2”, “The Last Boy Scout”, “Demolition Man”, “Richie Rich” ve “Conspiracy Theory/Komplo Teorisi” gibi yapımlara imza attı.

Aynı zamanda başarılı bir televizyon yapımcısı da olan Silver, başrolünü Kristen Bell’in üstlendiği hit UPN televizyon dizisi “Veronica Mars”ın yönetici yapımcılığını gerçekleştirdi. Silver, ayrıca, Richard Donner, David Giler, Walter Hill ve Robert Zemeckis’le birlikte, sekiz sezon boyunca ödüllü HBO dizisi “Tales From the Crypt”in ve iki “Tales From the Crypt” filminin yönetici yapımcılığını üstlendi.

DAVID KAJGANICH (Senarist) “The Invasion/İstila”yı yapımı gerçekleşen ilk senaryosu olarak gören Kajganich, kısa bir süre önce de korku-gerilim “Town Creek”i kaleme aldı. Bu senaryo şu anda Joel Schumacher’ın yönetiminde sinemaya aktarılıyor. Kajganich’in yakında yapımı gerçekleşecek olan filmleri arasında dönem romanı The Clearing’in sinema uyarlaması ve Sam Raimi’nin yapımcılığını gerçekleştireceği klasik hikaye “The Monkey’s Paw”un güncelleşmiş versiyonu sayılabilir.

Ünlü Iowa Yazarlar Atölyesi’nde kurgu yazarı olarak eğitim alan Kajganich, senaryo yazımına dolaylı bir şekilde başladı. Kendisi daha sonra Iowa Üniversitesi, Ulusal Sanatı Geliştirme Merkezi, Washington DC’deki St. Albans Okulu, Ohio’daki Miami Üniversitesi’nin de aralarında bulunduğu çeşitli eğitim kurumlarında ders verdi.

Sinemaya duyduğu ilgi Kajganich’de senaryo alanında çalışma arzusu uyandırdı. Çok geçmeden, bir taşra olan Ohio’da yaşarken bile bir menajer bulmayı başaran Kajganich 2003 yazında, ilk özel senaryosunu sattı ve tam zamanlı olarak senaristliğe soyunmak üzere Los Angeles’a taşındı.

ROY LEE (Yönetici Yapımcı) Lee, kısa süre önce, En İyi Film Oscarlı “The Departed”ın yönetici yapımcılığını gerçekleştirdi. Martin Scorsese’nin yönettiği filmin başrollerini Leonardo DiCaprio, Matt Damon ve Jack Nicholson paylaştı.

Lee yapımcılığa Gore Verbinski’nin yönettiği, Naomi Watts’ın oynadığı hit korku filmi “The Ring/Halka”nın yönetici yapımcısı olarak adım attı. Film, Lee’nin Doug Davison’la ortak film geliştirme ve yapım şirketi Vertigo Entertainment’ın etiketiyle gösterime girdi. Lee, filmin Japon versiyonun yönetmeni Hideo Nakata’nın yönettiği “The Ring Two/Halka 2”nin de yönetici yapımcılığını gerçekleştirdi.

Lee, Japon korku filmi “Ju-On”un, başrolünü Sarah Michelle Gellar’ın oynadığı Amerikan versiyonu “The Grudge/Garez”in de yapımcısıydı. Ekim 2004’te rekorlarla açılan film, hâlen en yüksek hasılatla açılan korku filmi olma özelliğini taşıyor. Lee, son olarak, bu sonbaharda gösterime girecek olan, başrollerini Gellar ve Amber Tamblyn’in paylaştığı “The Grudge 2/Garez 2”nin yapımcılığını gerçekleştirdi. Jennifer Connelly’nin oynadığı “Dark Water”, Paul Walker’ın oynadığı gerçek hayattan alınma aile macerası “Eight Below” ve başrollerini Keanu Reeves ile Sandra Bullock’un paylaştığı romantik drama “The Lake House/Göl Evi” Lee’nin yapımcısı olduğu diğer filmler.

Yarı Koreli yarı Amerikalı olan Brooklyn doğumlu Lee, Maryland’de büyüdü. George Washington Üniversitesi’nden mezun olan ve American Üniversitesi’nden hukuk derecesi alan Lee kısa bir süre şirket avukatlığı yaptıktan sonra, 1996’da sinema sektörüne girmek için Washington DC’den Los Angeles’a taşındı. Bu şehirde ilk olarak Alphaville adlı yapım şirketinde çalışmaya başlayan Lee, “The Mummy/Mumya”, “The Jackal/Çakal” ve “Michael” gibi filmlerde görev yaptı.

Lee, Alphaville’de senaryo takibinde edindiği deneyimden yararlanmaya karar vererek ScriptShark.com adlı websitesinin kurucularından oldu. Senaryolarının profesyoneller tarafından değerlendirilmesini isteyen senarist adaylarına hizmet veren sitenin başarısı Lee için yeni bir görevi de beraberinde getirdi: Yetenek avcısı bir şirket Lee’den kişisel bilgisayarlarda izlenen kısa filmleri takip etmesini istedi. 2001 yılında, ABD’de yeniden yapılması için Japonya, Kore, Hong Kong ve Endonezya’dan film ithal eden Lee, bu filmlerin haklarını Asyalı dağıtımcılar adına Amerikan film stüdyolarına sattı. Bu uygulamadan ötürü New Yorker dergisi 2003 yılında Lee’yi “Tekrar Yapım Adamı” ilan etti.

Lee ve Davison 2001 yılında Vertigo Entertainment’ı kurdular. İkili, şu sıralar, farklı stüdyolar için çeşitli filmlerin gelişimi ve yapımı üzerinde çalışıyorlar. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: Liv Tyler ve Scott Speedman’ın başrolünü üstlendiği, Bryan Bertino’nun yönettiği “The Strangers”; Jessica Alba’nın oynadığı, David Moreau ve Xavier Palud’nün yönettiği paranormal gerilim “The Eye”ın tekrar yapımı; Sarah Michelle Gellar ve Lee Pace’in başrollerini paylaştığı, Joel Bergvall ve Simon Sandquist’in ortaklaşa yöneteceği psikolojik gerilim “Addicted”; başrollerini Elisha Cuthbert ve Jesse Bradford’ın oynayacağı, Yann Samuell’in yöneteceği romantik komedi “My Sassy Girl”; ve Thomas ile Charles Guard’ın yöneteceği korku gerilim “A Tale of Two Sisters”.

DOUG DAVISON (Yönetici Yapımcı) 2001 yılında Roy Lee’yle birlikte film geliştirme ve yapım şirketi Vertigo Entertainment’ı kuran Davison, kısa süre önce Vertigo Entertainment adına, Martin Scorsese’nin En İyi Film Oscarlı yapımı “The Departed”ın yönetici yapımcılığını gerçekleştirdi. Filmin başrollerinde Leonardo DiCaprio, Matt Damon ve Jack Nicholson yer aldı.
Davison bunun öncesinde, Sarah Michelle Gellar’ın başrolünü oynadığı “The Grudge/Garez”in yapımcılığını gerçekleştirdi. Hit Japon korku filmi “Ju-On”dan uyarlanan film Ekim 2004’te gösterime girdi ve hâlen ‘gösterime girdiği haftasonunda en yüksek gişe hasılatı yapan korku filmi’ rekorunu elinde tutuyor. Sarah Michelle Gellar ve Amber Tamblyn’in başrollerini paylaştığı devam filmi “The Grudge 2”in yapımcılığını gerçekleştiren Davison, bunun ardından, Jennifer Connelly’nin oynadığı, Walter Salles’ın yönettiği bir başka korku filmi “Dark Water”ın yapımcılığını üstlendi. Davison, 2006 yılında, yön değiştirerek Sandra Bullock ve Keanu Reeves’in başrollerini paylaştığı romantik drama “The Lake House”a imza attı.

Şu sıralar, Davison ve Lee farklı stüdyolar için çeşitli filmlerin gelişimi ve yapımı üzerinde çalışıyorlar. Bunlardan bazıları şöyle sıralanabilir: Liv Tyler ve Scott Speedman’ın başrolünü üstlendiği, Bryan Bertino’nun yönettiği “The Strangers”; Jessica Alba’nın oynadığı, David Moreau ve Xavier Palud’nün yönettiği paranormal gerilim “The Eye”ın tekrar yapımı; Sarah Michelle Gellar ve Lee Pace’in başrollerini paylaştığı, Joel Bergvall ve Simon Sandquist’in ortaklaşa yöneteceği psikolojik gerilim “Addicted”; başrollerini Elisha Cuthbert ve Jesse Bradford’ın oynayacağı, Yann Samuell’in yöneteceği romantik komedi “My Sassy Girl”; ve Thomas ile Charles Guard’ın yöneteceği korku gerilim “A Tale of Two Sisters”.

Washington DC doğumlu Davison, New York eyaletinin kuzeyindeki Hamilton College’da İngiliz Edebiyatı okudu. Daha sonra New York şehrine taşındı. “Die Hard: With A Vengeance/Zor Ölüm”de set yapım asistanı olarak sinemaya adım atan Davison, New Line Cinema’da senaryo okuyucu olarak çalıştı. Los Angeles’a yerleşen Davison, Mad Chance Productions’da çalışmaya başladı. Andrew Lazar’ın öğrettikleri sayesinde, şirketin geliştirmeden sorumlu müdürü olan Davison, basamakları tırmanarak Yapımdan Sorumlu Başkan oldu.

Davison’ın yapımcılıkta ilk önemli başarısı Danny DeVito’nun yönettiği, Robin Williams ve Edward Norton’ın başrollerini üstlendiği “Death to Smoochy”deki ortak yapımcılığıydı. Mad Chance’te çalıştığı süre içinde, Davison, “Space Cowboys”, “Cats & Dogs/Kediler ve Köpekler” ve “Confessions of a Dangerous Mind”da görev aldı.

SUSAN DOWNEY (Yönetici Yapımcı) Downey 1999 yılında Joel Silver ve Robert Zemeckis tarafından kurulan Dark Castle Entertainment’ın Eş Başkanı. Şirket, kısa süre önce, CIT Group Inc.’le önümüzdeki 6 yıl içinde 15 filmin finansmanını içeren bir anlaşma yaptı. Yeni düzenleme çerçevesinde, Downey şirketin hem yaratıcı hem de yapım bölümlerini yönetiyor.

Downey, kısa süre önce Dark Castle etiketi altında doğaüstü gerilim “The Reaping”in yapımını gerçekleştirdi. Filmin başrolünde Hilary Swank ve AnnaSophia Robb bulunuyordu. Downey şu sıralar başrollerini Gerard Butler, Tom Wilkinson, Thandie Newton, Idris Elba ve Chris “Ludacris” Bridges’ın paylaştığı Guy Ritchie imzalı “RocknRolla”nın ve başrollerini Kate Beckinsale ile Gabriel Macht’in paylaştığı Dominic Sena filmi “Whiteout”un yapımcılığını yürütüyor.

Şu an Silver Pictures’ın Yapımlardan Sorumlu Yönetici Başkan Yardımcısı olarak “Wonder Woman”, “Sgt. Rock” ve “Dirty Dozen” gibi farklı türde filmlere imza atan Downey, şu sıralar iki filmin de yönetici yapımcılığını gerçekleştiriyor: Jodie Foster ile Terrence Howard’ın başrollerini paylaşacağı, Neil Jordan’ın yönettiği psikolojik gerilim “The Brave One”
1999 yılında Silver Pictures’ta Yapımlardan Sorumlu Başkan Yardımcısı olarak çalışmaya başlayan Downey, “Thir13en Ghosts” ve “Swordfish/Kod Adı Kılıçbalığı” gibi filmlerde görev aldı. Downey, “Ghost Ship/Hayalet Gemi” ve “Cradle 2 The Grave/Beşikten Mezara”nın ortak yapımcılığını, “Gothika” ve “House of Wax/Mumya Evi”nin yapımcılığını, “Kiss Kiss, Bang Bang”in ise yönetici yapımcılığını gerçekleştirdi.

Silver Pictures’taki yeni görevinden önce, Downey, hit filmler “Mortal Kombat” ve “Mortal Kombat: Annihilation”da çalıştı. Downey, Güney Kaliforniya Üniversitesi Sinema-Televizyon Okulu’ndan mezun.

STEVE RICHARDS (Yönetici Yapımcı) On üç yıldır yapımcı Joel Silver’la birlikte çalışan ve kısa süre önce Dark Castle Entertainment’ın Ortak Yapımcılığına atanan Richards, Dark Castle’ın iş geliştirme planına ve önümüzdeki altı yıl boyunca 15 filmin yapımını finanse edecek olan CIT Group Inc.’le gerçekleştirilen anlaşmaya büyük katkıda bulundu.

Richards “Thir13en Ghosts”, “Ghost Ship/Hayalet Gemi”, “Gothika” ve “House of Wax/Mumya Evi” başta olmak üzere tüm Dark Castle filmlerinde yönetici yapımcılık yaptı. 1999 yılında, Dark Castle’ın kuruluşu sırasında, Richards, yabancı finansmanın yanı sıra William Castle filminin yeniden yapımı olan, şirketin ilk filmi “House on Haunted Hill”in dağıtımını organize etti. Richards, şu sıralar, Kate Beckinsale’in oynadığı, Dominic Sena’nın yönettiği “Whiteout”un ve Gerard Butler’ın oynadığı, Guy Ritchie’nin yönettiği “RocknRolla”nın yönetici yapımcılığını gerçekleştirmekte.

1995 yılında Silver Pictures’a katılan ve şu anda şirketin Eş Başkanı/Operasyondan Sorumlu Yöneticisi olan Richards, Silver Pictures’la “Kiss Kiss, Bang Bang”, “The Matrix Reloaded”, “The Animatrix” ve fantezi oyundan sinemaya uyarlanan “Dungeons & Dragons”ın iki yapımına imza attı. Richards, Silver Pictures’a katılırken, Decade Pictures’ın kuruluşuna da yardım etti; “Made Men”in yönetici yapımcılığını, “Double Tap”in de yardımcı yapımcılığını üstlendi. Richards kariyerine Tony ve Ridley Scott’ın yapım şirketi Scott Free’de yapım sorumlusu olarak başlamıştı.

RONALD G. SMITH (Yönetici Yapımcı) Kısa süre önce Diane Lane ile John Cusack’in başrollerini paylaştığı Gary David Goldberg imzalı romantik komedi “Must Love Dogs”ın yönetici yapımcılığını gerçekleştiren Smith, bunun öncesinde Christopher Walken, Josh Lucas ve Michael Caine’in başrol oynadığı “Around the Bend”in yönetici yapımcılığını, İç Savaş draması “Gods and Generals” ortak yönetici yapımcılığını, Steven Seagal’ın başrolünü oynadığı aksiyon filmi “Fire Down Below”un da ortak yapımcılığını gerçekleştirdi.

Smith, ayrıca, bir çok filmde de yapım sorumlusu olarak görev aldı. “Losing Isaiah”, “The Glimmer Man”, “Three Kings”, “Swordfish” ve “Looney Tunes: Back in Action” bunlardan sadece bir kaçı.

Smith kariyerine Steven Spielberg’ün ilk yönetmenlik denemesi olan “The Sugarland Express”te yapım asistanı olarak başladı. Daha sonra, Fred Astaire, John Houseman, Melvyn Douglas, Patrica Neal ve Douglas Fairbanks Jr.’ın başrol üstlendiği “Ghost Story”de birim yapım asistanı ve yardımcı yapımcı, “Heartbeeps” ve “Stroker Ace” gibi filmlerde ise birim yapım asistanı olarak görev yaptı. Smith, daha sonra, Warner Bros. Pictures’a katılarak Yapım Başkan Vekilliği görevini yürüttü. Bu dönemde Tim Burton imzalı “Batman”, Richard Donner imzalı “Lethal Weapon 2” ve “Tango & Cash” gibi bir çok filme imza attı.

BRUCE BERMAN (Yönetici Yapımcı) Berman, Village Roadshow Pictures’ın Başkanı ve CEO’su. Village Roadshow 2007 yılı boyunca Warner Bros.’la ortaklaşa 60 sinema projesinin yapımını gerçekleştirecek. Bu filmlerin tamamı dünya çapında Warner Bros. Pictures, seçilmiş bölgelerde de Village Roadshow Pictures tarafından dağıtılacak.

Bu işbirliği çerçevesinde gerçekleştirilen hit yapımlardan bazıları şöyle sıralanabilir: Sandra Bullock ve Nicole Kidman’ın rol aldığı “Practical Magic”; Robert De Niro ile Billy Crystal’ı bir araya getiren “Analyze This/Anlat Bakalım”; Keanu Reeves ve Laurence Fishburne’ün başrolünü paylaştığı “The Matrix”; George Clooney’nin başrol oynadığı “Three Kings”; Clint Eastwood’un yönettiği ve oynadığı “Space Cowboys”; ve Sandra Bullock ile Benjamin Bratt’in başrollerini üstlendiği “Miss Congeniality/Silahlı ve Cazibeli”.

Berman, Village Roadshow Pictures adına çok başarılı filmlerin yönetici yapımcılığını gerçekleştirdi. Bunların bazıları şöyle sıralanabilir: Denzel Washington’a Oscar getiren “Training Day/İlk Gün”; George Clooney, Brad Pitt ve Julia Roberts’ın rol aldığı “Ocean’s Eleven”; Sandra Bullock ve Hugh Grant’in başrollerini üstlendiği “Two Weeks Notice/Aşka İki Hafta”; Sean Penn ve Tim Robbins’e Oscar kazandıran “Mystic River/Gizemli Nehir”; “Matrix” üçlemesinin ikinci ve üçüncü filmi “The Matrix Reloaded” ve “The Matrix Revolutions”; Tim Burton’ın yönettiği, Johnny Depp’in oynadığı “Charlie and the Chocolate Factory/Charlie’nin Çikolata Fabrikası”; ve Oscarlı animasyon komedi-macera “Happy Feet”.

Village Roadshow’un yakın tarihli projelerini şöyle sıralamak mümkün: Başrollerini Catherine Zeta-Jones, Aaron Eckhart ve Abigail Breslin’in paylaştığı romantik drama “No Reservations”; Jodie Foster’ın oynayacağı, Neil Jordan’ın yöneteceği drama “The Brave One”; Will Smith’in oynayacağı bilimkurgu gerilim “I Am Legend”; Steve Carell’ın oynayacağı komedi filmi “Get Smart”; ve Wachowski kardeşlerin yazıp yöneteceği canlı aksiyon-macera “Speed Racer”.
Berman sinema sektörüne, henüz hukuk öğrencisiyken, Jack Valenti’nin asistanı olarak Washington DC.’deki MPAA’de başladı. 1978’de mezun olduktan sonra, Los Angeles’a dönerek Casablanca Filmworks’te Peter Gruber’ın asistanlığını yapmaya başladı. Daha sonra Universal Pictures’a transfer olan Berman, basamakları hızla tırmanarak 1982’de şirketin Prodüksiyon Başkan Yardımcısı oldu.

Berman 1984 yılında Warner Bros. Pictures’a Prodüksiyon Başkan Yardımcısı olarak geldi ve 1988 yılında da şirketin Prodüksiyon Baş Başkan Yardımcılığına terfi etti. Ertesi yılın Eylül ayında, Teatral Yapımlar Başkanlığına atanan Berman, 1991 yılında ise, Dünya Çapında Teatral Prodüksiyon Başkanlığına getirildi ve Mayıs 1996 yılına kadar bu görevi yürüttü. Warner Bros. Pictures’da çalıştığı süre zarfında imza attığı filmler şöyle özetlenebilir: “Presumes Innocent”, “Goodfellas”, “Robin Hood”, “Driving Miss Daisy”, “Batman Forever”, “Under Siege/Kuşatma Altında”, “Malcolm X”, “The Bodyguard”, “JFK”, “The Fugitive/Kaçak”, “Dave”, “Disclosure”, “The Pelican Brief/Pelikan Dosyası”, “Outbreak”, “The Client”, “A Time to Kill” ve “Twister”. Mayıs 1996’da, Warner Bros. Pictures’ın bünyesindeki bağımsız yapım şirketi Plan B Entertainment’ı kuran Berman, Şubat 1998’de, Village Roadshow Pictures’ın Başkanı ve CEO’su oldu.

RAINER KLAUSMANN (Görüntü Yönetmeni) Uzun zamandır Oliver Hirschbiegel’le birlikte çalışan Klausmann, yönetmenin ilk sinema filmi “The Experiment”teki çalışmasıyla Bavyera Film Ödülü ve Alman Kamera Ödülü adaylığına layık görüldü. Hirschbiegel’le “Mein Ietzter Film” adlı dramada ve İkinci Dünya Savaşı filmi “Downfall”da da birlikte çalışan Klausmann, Hirschbiegel’in yönettiği televizyon filmleri “Trickser” ve “Das Urteil”le de RTL Altın Aslan Ödülü kazandı.

Ülkesi Almanya’da aranan bir görüntü yönetmeni olan Klausmann, 1995 yılında Markus Imboden’in “Ausgerechnet Zoe” adlı filmindeki çalışmasıyla Adolf Grimme Ödülü’ne layık görüldü. Kısa süre önce, Fatih Akin’ın yönettiği “Head-On”daki görüntü yönetimiyle Alman Sinema Ödülü ve Alman Kamera Ödülü aldı. Klausmann’ın diğer çalışmaları arasında “Solino”, “Comedian”, “Katzendiebe”, “Das Stille Haus”, “Scream of Stone”, “Bridge of the Orient” ve 20 televizyon projesi bulunmaktadır.

JACK FISK (Yapım Tasarımcısı) Fisk hem yapım tasarımcısı hem de yönetmen olarak çalışmakta. Fisk yapım tasarımına 1970’lerin ilk yıllarında başladı. 1972 yılında Terrence Malik’in ünlü draması “Badlands”in sanat yönetmenliğini yaptı. Fisk o günden beri Malik’in yönettiği tüm filmlerde görev aldı. Fisk kariyeri boyunca Brian De Palma, Stanley Donen ve David Lynch gibi başka saygın yönetmenlerle de çalıştı.

Yönetmenliğe Sissy Spacek’in başrolünü üstlendiği “Raggedy Man”le adım atan Fisk, “Violets are Blue” ve “Daddy’s Dyin’…Who’s Got the Will?” adlı filmleri de yönetti. Fisk, son olarak, önümüzdeki sonbaharda gösterime girecek olan, Paul Thomas Anderson imzalı “There Will Be Blood” adlı filmin yapım tasarımını gerçekleştirdi.

HANS FUNCK (Kurgu) Yönetmen Oliver Hirschbiegel’le gerek sinema gerek televizyon projelerinde birlikte çalışan Funck, kısa süre önce, Hirschbiegel’in “Ein Ganz Gewohnlicher Jude”nin ve Oscar adayı “Downfall”un kurgusunu yaptı. Funck, daha önce, Hirschbiegel imzalı “The Experiment” adlı filmdeki çalışmasıyla da Alman Kamera Ödülü’nün yanı sıra, Film+ Ödülü adaylığına layık görülmüştü. İkilinin gümüş ekrandaki ilk ortak projesi televizyon filmi “Todfeinde – Die Falsche Entscheidung”tu.

Funck’un kısa süre önce kurgusunu gerçekleştirdiği uluslararası başarı kazanan gerçek yaşam draması “Sophie Scholl: The Final Days” Yabancı Dilde En İyi Film dalında Oscar adayı oldu. Funck, ayrıca, ödüllü HBO filmi “Iron Jawed Angels”ın da kurgusuna imza attı. Funck’un imzasını taşıyan diğer sinema filmleri şöyle özetlenebilir: “Vasilisa”, “The Family Jewels”, “Epstein’s Night”, “Nick Knatterton – Der Film”, “Leo & Claire” ve kendisine Alman Kamera Ödülü getiren “St. Pauli Nacht” ve “Bandits”.

Funck kendisine özel bir RTL Altın Aslan Ödülü de getiren televizyon filmi “Opera Ball”daki kurgusuyla ikinci Alman Kamera Ödülü adaylığını aldı. Televizyon filmleri “Die Hoffnung Stirbt Zuletzt”, “Die Halbstarken” ve “Der Tourist” Funck’un diğer çalışmaları arasında yer alıyor.

JOEL NEGRON (Kurgu) Uzun süredir yönetmen Tim Burton’la çalışan Negron, ilk olarak
yönetmenin “Mars Attacks!” filminde birinci kurgu asistanlığı yapmıştı. Daha sonra Burton’ın “Sleepy Hollow” ve “Planet of the Apes” filmlerinin kurgusunu gerçekleştiren Negron, Burton’la son olarak “Big Fish”te birlikte çalıştı.

Negron, ayrıca, “The Texas Chainsaw Massacre: The Beginning”, “Gridiron Gang”, “House of Wax” ve “xXx” gibi filmlerin de kurgusunu gerçekleştirdi. Kurgu ustasının diğer önemli filmleri arasında, yardımcı kurgucu olarak görev aldığı Tony Scott filmi “Enemy of the State” ve Michael Bay imzalı “Pearl Harbor”ın yanı sıra, birinci kurgu asistanı olarak çalıştığı “True Lies”, “Species”, “Con Air” ve “Armageddon” gibi filmler bulunuyor.

JACQUELINE WEST (Kostüm Tasarımcısı) Marquis de Sade’nin hayatını anlatan, Philip Kaufman’ın yönettiği, Geoffrey Rush, Kate Winslet ve Joaquin Phoenix’in başrollerini paylaştığı “Quills” adlı film için hazırladığı dönem kostümleriyle Oscar’a ve BAFTA’ya aday gösterilen West, sinemaya Kaufman’ın “Henry & June”unda yaratıcı danışman olarak adım attıktan sonra, yine Kaufman’ın yönettiği, Sean Connery ve Wesley Snipes’ın başrol üstlendiği “Rising Sun”la ilk kez kostüm tasarımcılığı yaptı.

West’in o dönemden bugüne dek kostümlerini tasarladığı filmler şöyle özetlenebilir: Başrollerini Goldie Hawn ve Susan Sarandon’ın paylaştığı “The Banger Sisters”; Joseph Fiennes ve Elisabeth Shue’nun rol aldığı “Leo”; Sean Connery’nin başrol oynadığı “The League of Extraordinary Gentleman”; Terrence Malick’in yönettiği, Colin Farrell’ın başrolünü üstlendiği “The New World”; ve John Travolta, James Gandolfini, Jared Leto ve Salma Hayek’in başrollerini paylaştığı “Lonely Hearts”. West, kısa süre önce de, David Fincher’ın yönettiği, Brad Pitt ve Cate Blanchett’ın başrol oynadığı “The Curious Case of Benjamin Button”ın kostümlerini hazırladı.
1988-1997 yılları arasında, kendi giyim firmasını yöneten ve ülke çapında tanınan koleksiyonlar tasarlayan West’in o dönemde perakende mağazaları ve Barney’nin New York ve Japonya şubelerinde reyonu vardı.

JOHN OTTMAN (Besteci) Hem besteci hem de kurgu ustası olarak başarıyı yakalayan Ottman, kısa süre önce devam filmi “Fantastic Four: Rise of the Silver Surfer”ın müziğini besteledi. Ottman ilk film “Fantastic Four”un müziğine de imza atmıştı.
Uzun süredir yönetmen Bryan Singer’la çalışan Ottman, ilk olarak “Lion’s Den” adlı kısa filmi Singer’la birlikte yönetmiş ve filmin kurgusunu da kendisi gerçekleştirmişti. Bunun ardından, Singer’ın ilk sinema yönetmenliği denemesi olan “The Usual Suspects”in müziğine ve kurgusuna imza atan Ottman, Ottman bu çalışmasıyla BAFTA Ödülü’nün yanı sıra, Amerikan Sinema Kurgu Ustaları Eddie Ödülü adaylığına layık görüldü. İkilinin diğer ortak çalışmaları Ottman’ın müzik ve kurgusunu yaptığı “Apt Pupil”, “X2” ve “Superman Returns”. Ottman şu sıralar Singer’ın başrolünü Tom Cruise’un üstleneceği bir sonraki draması “Valkyrie”de yine iki görevi birden yerine getiriyor.

Ottman’ın besteci olarak imza attığı diğer filmlerden bazıları şöyle sıralanabilir: “Kiss Kiss, Bang Bang”, “House of Wax”, “Hide and Seek”, “Cellular”, “Gothika”, “Trapped”, “Eight Legged Freaks”, “Pumpkin”, “Bubble Boy”, “Lake Placid”, “Incognito” ve “The Cable Guy”.
Televizyonda, “Point of Origin” ve “My Brother’s Keeper” adlı kablolu yayın filmlerinin müziklerini gerçekleştiren Ottman, kariyerinin daha önceki döneminde, “Fantasy Island” adlı dizinin 1998-99 tekrar yapımının pilot bölümü için yaptığı müzikle Emmy’ye aday gösterildi.
**************************************************
Warner Bros'tan Duygu Kutlu'ya Yolladığı ve burada yayınladığımız basın bülteni ve görsel malzemeler için çok teşekkürleriçin çok

Hiç yorum yok: